Değerli paydaşlarımız,
Küresel ekonomi yeniden dengelenme ve fiyatlama
sürecinden geçmektedir.
2013 yılı, küresel ekonomik faaliyetlerin beklentilerden
daha yavaş toparlanma kaydettiği bir yıl olmuş; gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelerin büyüme performanslarında gözlenen
belirgin ayrışma ortadan kalkmaya başlamıştır. ABD ve Japonya
ekonomilerinde belirgin iyileşmeler kaydedilirken, Euro alanı
ülkelerinde de ekonomik faaliyetin önceki yıllara oranla
toparlanmaya başladığı gözlenmiştir.
2013 yılının piyasalara yön veren en önemli gelişmesi, ABD
Merkez Bankası (Fed) Başkanı’nın Mayıs ayında yaptığı açıklama
olmuştur. Bernanke, ABD ekonomisinde işlerin görece iyiye
gitmeye başladığını ve Fed’in işsizlik oranındaki gelişmelere
bağlı olarak varlık alımları programını sınırlandırabileceğini
açıklamıştır.
Fed’in varlık alım programını daraltacağına ilişkin bekleyişlerin
gündeme gelmesiyle birlikte, 2013 yılının ikinci yarısından
itibaren gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımlarında
oynaklık artmıştır. Bu durum gelişmekte olan ülkelerde
ekonomik faaliyeti olumsuz yönde etkilemiştir. Sürecin bir diğer
sonucu, gelişmekte olan ülkelerin para birimlerinde görülen
değer kayıpları ve bunun enflasyon üzerinde yarattığı yukarı
yönlü baskı olmuştur.
2013 yılının özellikle ikinci yarısından itibaren dünya
ekonomisinde gözlenen yeniden dengelenme ve fiyatlama
sürecinin 2014 yılında da devam edeceği tahmin edilmektedir.
Bu konjonktürde, gelişmiş ülkelerin görece olumlu bir
ekonomik performans ortaya koyacakları, gelişmekte olan
ekonomilerin ise önceki yıllara kıyasla daha ılımlı büyüyecekleri
öngörülmektedir.
ABD’de ekonomik faaliyetin gelişimine bağlı olarak
Fed’in atacağı adımlar paralelinde faiz oranlarının seyri
ve regülasyonlar bankacılık sektörünün performansını
belirleyecektir. Euro alanında ise, ekonomik toparlanmanın
ABD’ye kıyasla zayıf olması ve bölgeyi oluşturan ülkelerde
ekonomik faaliyetin belirgin bir şekilde ayrışması nedeniyle
bankacılık sektörünün 2014 yılında da istenen performansa
ulaşamayacağı düşünülmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin
bankacılık sektörlerinin ise Fed’in atacağı adımlardan ve
uluslararası sermaye hareketlerindeki dalgalanmalardan
etkilenmeleri beklenmektedir.
Türkiye ekonomisi büyüme kompozisyonu tüketim ve
yatırım harcamalarının desteğinde gelişen bir görünüm
sunmuştur.
Kriz sonrası dönemde Türkiye ekonomisinin gelişimi
incelendiğinde, 2010 ve 2011 yıllarında iç tüketim ve yatırım
harcamalarına dayalı hızlı bir büyüme kaydedildiği, 2012 yılında
ise iç tüketim ve yatırım harcamalarının yatay seyrettiği,
buna karşılık net ihracatın büyümeye katkısının geliştiği
izlenmektedir. 2013 yılında ise Türkiye ekonomisinin büyüme
kompozisyonu 2012 yılına kıyasla değişmeye başlamış ve
yeniden tüketim ve yatırım harcamalarının desteğinde gelişen
bir görünüm sunmuştur.
Bütçe açığının ve kamu borcunun GSYH’ye oranının düşük
seviyesi ülkemiz ekonomisinin olumlu yönde ayrışmasını
sağlayan diğer bir konudur. Bunların yanında, bankacılık
sektörünün güçlü sermaye yapısı ve gelişmiş risk yönetimi
uygulamaları uluslararası kuruluşların ve yatırımcıların
Türkiye’ye yönelik değerlendirmelerinde sıklıkla ve övgüyle dile
getirilmektedir.
2013 yılında 21 yıllık aradan sonra Türkiye ilk defa iki kredi
derecelendirme kuruluşundan birden yatırım yapılabilir
seviyede kredi notuna sahip olmuştur. Diğer taraftan,
Türkiye’nin yüksek cari açığı ve yüksek dış finansman ihtiyacı en
önemli risk faktörleri olmayı sürdürmektedir.
2014, iş dünyasının yakından izlemesi ve ülkemiz ekonomisinin
mevcut güçlü temelleri üzerinde dikkat ve özenle inşa edilmesi
gereken bir yıl olmaya adaydır.
Özetle
Küresel ekonomik
faaliyetlerdeki toparlanma
beklentilerin altında kaldı.
Gelişmekte olan ekonomilerin
önceki yıllara kıyasla daha
ılımlı bir büyüme sergilemesi
bekleniyor.
Türkiye ekonomisi 2013
yılında tüketim ve yatırım
harcamalarının katkısıyla
büyüdü.
Faaliyetler
11
İş Bankası
2013 Faaliyet Raporu