Yönetim Kurulu Başkanı'nın Mesajı
![]() |
Küresel ekonomi başlıca iki gelişmeden etkilenmektedir. Bunlardan birincisi, 2011 yılının başından bu yana gelişmiş ekonomilerin toparlanma hızında kaydedilen yavaşlama, ikincisi ise Ağustos ayından itibaren özellikle AB ülkelerinin kamu maliyesinde görülen kötüleşme ve finansal belirsizliktir. H. Ersin ÖzinceYönetim Kurulu Başkanı |
Değerli paydaşlarımız,
Bankamızın 2011 yılı faaliyetlerini özetleyen raporu ve mali neticelerimizi değerlendirmelerinize sunmadan önce, dünyada ve ülkemizdeki ekonomik gelişmeleri ve sektörümüze yansımalarını kısaca irdelemek isterim.
Global denge arayışı: Kamu borcu mu, büyüme mi?
Küresel ekonomi başlıca iki gelişmeden etkilenmektedir. Bunlardan birincisi, 2011 yılının başından bu yana gelişmiş ekonomilerin toparlanma hızında kaydedilen yavaşlama, ikincisi ise Ağustos ayından itibaren özellikle AB ülkelerinin kamu maliyesinde görülen kötüleşme ve finansal belirsizliktir. Bu gelişmeler kaygı verici olup etkileşimleri küresel ekonomi açısından dikkatle izlenmesi gereken bir risk unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır.
2008 yılından bu yana küresel finansal kriz ve artçı gelişmelerin etkisi devam etmektedir.
Mega trendlere paralel bir gelişim gösteren kriz 2011 yılında üçüncü yılını tamamlamış, kapsamı ve etkileri bakımından yeni ve geleceğe dair daha fazla belirsizlik ve risk arz eden bir aşamaya gelmiştir. Kriz dinamikleri gelişmiş ülke ekonomileri kökenli olup, küresel ekonominin 1929’dan sonraki en büyük dalgalanma sürecine girmesine yol açmıştır. Geride bıraktığımız üç yılda, ne gelişmiş ülkeler tarafından uygulanan görülmemiş ölçekteki önlem paketleri, ne de ekonomilerin kendi dinamikleri krizi sona erdirmek adına başarılı olabilmiştir. Sorunlar ve çare arayışları dünyanın belli başlı ekonomik bloklarında farklılıklar arz etmektedir. Gelişmiş ülkelerde, sorunların çözümü için uygulanabilecek gerçekçi ve kalıcı politikaların siyasi ve toplumsal maliyetleri oldukça yüksek olabileceğinden, siyasi aktörler ve politika yapıcıları sorunların ötelenmesini tercih etmektedirler. Sorunların küresel ve karmaşık niteliğine karşın, karar alma süreçleri ve uygulayıcı hükümetlerin ulusal sınırlarda kalması, problemlerin kısa vadede giderilemeyeceğine işaret etmektedir.
2011 yılına gelişmiş ülkelerde baş gösteren kamu maliyesi sorunları damgasını vurmuştur. Yüksek oranlı kamu borcu başta AB üyelerinin bir bölümü olmak üzere gelişmiş dünyanın en önemli sorunu olarak ortaya çıkmıştır. Yunanistan’ın yüksek kamu borcunu çevirmede yaşadığı sıkıntıyla ortaya çıkan sorun, piyasalarda hızlı bir şekilde güven kaybına yol açmış ve kısa sürede Avrupa’nın başka bölgelerine de sıçramıştır.
Küresel finansal krizin başladığı 2008 yılından bu yana fiyat istikrarı yanında finansal istikrarı da gözeten para politikası uygulamalarına devam edilmesi Türkiye’nin sürdürülebilir makroekonomik dengesi açısından kilit önem taşımaktadır.
Kriz önlemleri nedeniyle gelişmiş ülkelerin kamu maliyesinde yaşanan bozulma, önümüzdeki dönemde de küresel ekonominin gündeminde yer almaya ve belirleyici olmaya devam edecektir. Özellikle Euro Bölgesi’ndeki sorunların derinleşmesi küresel ekonomi için olumsuz sonuçlar doğuracaktır. Diğer taraftan, bu gelişmeler finansman ve dış ticaret kanallarıyla dünya ekonomisinde ve özellikle gelişmekte olan ülkelerde önemli sorunlara yol açabilecek niteliktedir.
IMF’nin en son tahminleri gelişmekte olan ülkelerin, önümüzdeki dönemde de gelişmiş ülkelere göre daha yüksek bir büyüme performansı göstereceklerine işaret etmektedir. Ancak, gelişmekte olan ülkelerin ihraç pazarlarını oluşturan gelişmiş ekonomilerin ve özellikle AB ülkelerinin durgunluktan çıkamaması, gelişmekte olan ülkelerin ekonomik büyüme performanslarını da olumsuz yönde etkileyebilecektir. Öte yandan, gelişmiş ülkelerdeki faizlerin düşük seviyelerde seyretmesi, yatırım olanaklarının sınırlı olması ve büyüme performansının düşük kalacağına yönelik beklenti, sermaye hareketleri açısından gelişmekte olan ülkeleri daha çekici kılmaya devam etmektedir.
Türkiye: Gelişmişlerden farklı ekonomik performans
Küresel finansal krizin başladığı 2008 yılından bu yana fiyat istikrarı yanında finansal istikrarı da gözeten para politikası uygulamalarına devam edilmesi Türkiye’nin sürdürülebilir makroekonomik dengesi açısından kilit önem taşımaktadır.
2010 yılında dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinin arasında yer almayı başaran Türkiye, global konjonktürdeki tüm olumsuzluklara rağmen, %8’i aştığı tahmin edilen reel GSYH artışı ile 2011 yılında da büyüme performansını devam ettirmiştir. Önceki yıllarda olduğu gibi, büyümenin temel dinamiklerini güçlü özel tüketim ve yatırım harcamaları oluşturmuştur.
2011 yılında kaydedilen ekonomik büyüme paralelinde cari açık hızlı bir genişleme göstererek, Türkiye’de ekonomik gündemin en üst sırasına yerleşmiştir. Yıl genelinde Türkiye’nin ihracat performansı, en büyük ihracat pazarımız olan Euro Bölgesi’nde devam eden sorunlar ve alternatif pazarlar olarak değerlendirilen Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki siyasi gelişmelerden olumsuz yönde etkilenmiştir. Diğer taraftan, yurt içi talebin güçlü seyri ve yüksek enerji fiyatları ithalatın hızlı artmasına neden olmuştur. 2011 yılının son aylarında, TL’deki belirgin değer kaybı ve küresel ekonomik görünümdeki bozulma paralelinde yurt içi iktisadi faaliyetteki ivme kaybının dış ticaret açığındaki genişlemeyi yavaşlattığı görülmektedir.
İç talebi kontrol altına almak amacıyla kredi artış hızını yavaşlatmaya yönelik politikalar ekonomik aktivitedeki göreceli yavaşlama ile birlikte, ithalat artışının da ivme kaybetmesini sağlamıştır. Ayrıca, kamu borçları ve bütçe açıklarının yüksek seviyesi nedeniyle pek çok ülkede sorunlar yaşandığı bir dönemde, Türkiye’de bütçe disiplininin tavizsiz şekilde sürdürülmesi ve güçlü kamu mali dengelerinin muhafaza edilmesi, Türkiye ekonomisini, özellikle gelişmiş ekonomilerden pozitif yönde ayrıştıran unsurlar olarak ortaya çıkmıştır.
TCMB’nin bu dönemde fiyat istikrarının yanında finansal istikrarı da gözeten para ve kur politikalarını proaktif bir biçimde uygulaması, yurt dışı piyasalardaki çalkantıların yurt içi piyasalara yansımasının daha düşük şiddette gerçekleşmesini sağlamıştır.
2012 yılında, global ekonomik konjonktürün tahmin edildiği gibi olumsuz seyretmesi halinde dışa açık bir ekonomi olan ülkemiz de bu durumdan etkilenecek; ekonomik aktivite ivme kaybedecektir. Bununla birlikte, bankacılık sektörünün kaldıraçtan gelişmiş ülkelere kıyasla çok daha az yararlanıyor olması, son on yılda Türkiye’de gerçekleşen pazar çeşitlendirme çalışmalarının yansıması olarak alternatif pazarlardan daha fazla yararlanma imkânlarının kullanılması ve düzenleyici otoritelerin esnek ve proaktif politikalar izlemesi, ekonomik aktivitede beklenen yavaşlamanın kontrollü bir şekilde gerçekleşmesinde ve böylece önümüzdeki dönemde, Türkiye ekonomisinin büyüme performansını sağlıklı bir biçimde devam ettirmesinde önemli etkenler olacaktır.
Sektörümüz ekonomik faaliyetteki canlılığa paralel olarak aktif büyüklüğü, açılan şube sayısı ve istihdam edilen kişi sayısı bakımından istikrarlı büyümesini sürdürmüştür.
Türk bankacılık sektörü: Krizin ilk aşamasını başarıyla yönetmiş bir endüstri
Güçlü dinamiklere sahip sektörümüz, küresel krizin ilk aşaması boyunca göreceli olarak sağlam bir duruş sergilemiş, risk yönetimi politikalarına sıkıca bağlı kalarak plasman portföyünü oldukça başarılı yönetmiştir.
Ülkemizin küresel ekonomide son üç yıldır yaşanmakta olan olumsuz konjonktürün etkilerine nispeten düşük düzeyde maruz kalmasında istikrarlı bir büyüme sergileyen finans sektörünün katkısı çok büyük olmuştur. 2000’li yıllarla beraber büyük bir değişim yaşayan ve temellerini güçlendiren bankacılık sektörü, güçlenmiş sermaye yapısı, risk yönetimi konusundaki başarılı uygulamaları ve proaktif politikalarıyla Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir büyümesini kesintisiz bir şekilde finanse etmiştir.
2011 yılı bankacılık sektörü açısından başarılı bir yıl olmuştur. Sektörümüz ekonomik faaliyetteki canlılığa paralel olarak aktif büyüklüğü, açılan şube sayısı ve istihdam edilen kişi sayısı bakımından istikrarlı büyümesini sürdürmüştür.
Finansal istikrarın sürdürülmesi adına TCMB tarafından 2010 yılı sonlarında ve 2011’in ilk yarısında yapılan zorunlu karşılık oranı artışları ve yılın ikinci yarısında BDDK’nın tüketici kredilerine ilişkin aldığı kararlar sektörün kredi hacminin, sürdürülebilir ekonomik büyüme hedefi paralelinde seyretmesini sağlamıştır.
Bankacılık sektörünün 2012 yılında da Türkiye ekonomisindeki büyüme öngörüsü paralelinde, büyümeye devam edeceği tahmin edilmektedir. 2012 yılında yurt içi talebin önceki yıla göre tedrici bir artış sergileyeceği varsayımı altında kredi hacmindeki artışın 2011’e kıyasla daha ılımlı bir seviyede olması beklenmektedir.
Öte yandan, bir kısım bankalarımızın önümüzdeki dönemde yurt içindeki genişleme faaliyetlerine ilave olarak yakın coğrafyamızdaki büyüme fırsatlarını da yakından izleyeceği, bir kısmının ise büyümesini yavaşlatabileceği ve pay kaybedebileceği düşünülmektedir.
İş Bankası değer üretmeye ve ekonomik büyümeye katkıda bulunmaya istikrarla devam ediyor.
İş Bankası, 87 yıldır değer üretmekte ve sürdürülebilir ekonomik büyümeye katkıda bulunmaktadır. Ekonomik ve ticari hayatın her aşamasında katma değeri yüksek ürün ve hizmetleriyle lider bir duruş sergilemekte olan Bankamız, konjonktür her ne olursa olsun müşterisine en yakın hizmet sağlayıcı olduğunu her fırsatta ortaya koymaktadır.
İş Bankası, 2011 yılının dalgalı ve zorluklar arz eden piyasa koşullarında stratejik tercihini sorunsuz büyüme odaklı politikalardan yana yaparak başarılı bir performansa imza atmıştır, rakiplerinin önemli bölümünden ayrışmıştır.
Uluslararası ekonomik konjonktürün olumsuz etkilerine rağmen, odağımız temkinli aktif yönetimi politikaları ile maliyet ve istikrarın ön planda olduğu fon yaratma stratejilerine paralel olarak İş Bankası’nın kârlılığını korumak olmuştur. Memnuniyetle ifade etmek isterim ki, İş Bankası, 2011 yılında sermaye düzeyinde ve kârlılık göstergelerinde gelişim göstermiş ve sorunsuz bir kredi riski performansı ile sürdürülebilir kârlı büyümesini devam ettirmiştir.
Finans sektöründe büyüme, kârlılık potansiyeli arz eden alanlardaki yatırım olanaklarının değerlendirilmesi ve bölgesel bir finans gücü olma eksenlerinde yürüttüğümüz sınır ötesi bankacılık faaliyetlerimiz, büyüme stratejimizi desteklemeyi sürdürmüştür. 2011 yılı, bu anlamda Bankamız kurumsal tarihinde yer alacak bir gelişmeye tanıklık etmiştir. İş Bankası, tarihinde ilk kez bir banka satın alma işlemi gerçekleştirerek, Moskova merkezli bir banka satın almış, bu banka İşbank Rusya olarak faaliyet göstermeye başlamıştır. Kuruluşunun daha 8’inci yılında Hamburg’da ve İskenderiye’de şube açarak kendine uluslararası bir banka olma hedefini koyan Bankamız, bugün yurt dışında, bankacılık iştirakleri, yurt dışı şubeleri ve temsilcilikleri ile beraber 12 ülkede faaliyet göstermektedir.
Mevcut küresel konjonktürde operasyonel verimlilik ve gider kontrolünün öneminin çok daha fazla artacağı kanaatindeyiz. Verimlilik ve etkinlik önümüzdeki dönemde rekabetin ana belirleyicisi olacaktır. Müşterilerimize ürün ve hizmetlerimizi en etkin şekilde sunmaya odaklı bir hizmet sağlayıcıyız. Son dönemde tamamlamış bulunduğumuz büyük ölçekli projeler Bankamızı bu konuda eşsiz bir güçle donatmış bulunmaktadır. Küresel rekabet koşullarında potansiyelimizi en üst seviyede performansımıza yansıtmaya kararlıyız ve hazırız.
Geçmişte olduğu gibi yarınlarda da Türkiye’de bankacılığın standartlarını daha yükseğe taşımaya ve misyonumuz çerçevesinde paydaşlarımıza ve Türkiye’ye katkımızı pekiştirmeye devam edeceğiz.
Ülkemize ve toplumumuza karşı sorumluluğumuz
Ülkemize ve toplumumuza karşı sorumluluğumuzun, Cumhuriyet kuruluşu kimliğimizin bilinciyle Türkiye’de toplumsal yaşam kalitesini artırmaya yönelik olarak eğitim, kültür, sanat ve çevreye desteğimizi sürdürüyoruz.
Ekonomik döngüde ürettiğimiz değerin bir bölümünü, toplumla paylaşıyor, katkımızı mümkün olduğunca çok ve farklı kanal üzerinden hayata geçiriyoruz. Uzun soluklu bir anlayışla gerçekleştirdiğimiz ve her birinin kurumsallaşmasına özen gösterdiğimiz sosyal sorumluluk projelerimizin de ülkemiz ve insanı için değer yaratmasına özel önem veriyoruz.
Türkiye İş Bankası olarak, sürdürülebilir ve yaygın sosyal sorumluluk projelerimizle Türkiye’ye ve insanının yaşamına daha çok değer katma çabamızı sürdürmeye kararlıyız.
Türk Bankacılığı’nın standartlarını daha yükseğe taşımaya kararlıyız.
Geçmişte olduğu gibi yarınlarda da Türkiye’de bankacılığın standartlarını daha yükseğe taşımaya ve misyonumuz çerçevesinde paydaşlarımıza ve Türkiye’ye katkımızı pekiştirmeye devam edeceğiz.
İş Bankası’nın başarısı yetkin insan kaynağının, yönetim ekibinin ve sistematik stratejisinin bir sonucudur. Bu yalın gerçekten aldığımız güçle, yolumuza dinamizmle devam ediyor ve hedeflerimizi daha yükseğe taşıyoruz.
İstikrarlı ve güçlü bir büyüme göstererek özel bankalar arasındaki liderliğimizi koruduğumuz 2011 yılı, yeni küresel rekabet koşullarında performansımızın ivmelenmesi sürecinin başladığına işaret etmektedir.
Türkiye İş Bankası; bankacılık ve finans dünyasının, hatta ülkelerin yönetim ve sermayedar iradesi açısından büyük zaaflar sergilediği bir dönemde hissedar, yönetim ve icra iradesi açısından uluslararası anlamda istikrar sembolü bir duruş sergilemiş; bu yapıdan aldığı güçle 2011 yılında yönetim ve icra kadrolarında önemli değişiklikleri de misyonundan ve kimliğinden hiçbir fedakârlık yapmadan gerçekleştirebilmiştir. Bundan böyle de hissedarlarımızın ve paydaşlarımızın desteği ile Türkiye ekonomisinin büyüme sürecinde reel sektörün ihtiyaç duyacağı bankacılık ürün ve hizmetlerini en iyi koşullarda sunmaya devam edeceğimiz muhakkaktır.
Bu vesile ile başta hissedarlarımız olmak üzere müşterilerimize, iş ortaklarımıza, muhabirlerimize ve çalışanlarımıza Yönetim Kurulumuz ve şahsım adına teşekkürlerimi sunmak isterim.
İş Bankası, büyüyerek ve herkes için değer yaratarak 100. yaşına doğru yolculuğuna kararlı ve güçlü adımlarla devam etmektedir.
Saygılarımla,
H. Ersin Özince
Yönetim Kurulu Başkanı